Benim hayatım bana özeldi, yerimde duramazdım.
Öncelikle akademisyendim. Binicilikte milli takımdaydım, bir atıcılık grubunun mensubuydum. Balıkçılık tutkumdu, beni tutabilene aşk olsundu…
Hayat dolu, pozitif bir insandım. Ağrıya sızıya gülüp geçmesini bilen, kayakta kolunu kırıp da zinhar şikâyette bulunmayan biri…
Dalış yapmak hep tutkumdu benim.
Ancak o günkü dalışta vurgun yediğimin sanılmasıyla değişti hayatım.
Benim nicedir vurgunum “endometriozis” olmuş da ben bilmiyormuşum meğer…
Bu da benim hikayem…
Kendimi bildim bile hep ağrılı, sancılı geçti regl dönemlerim – ama ben inat ettim, pes etmedim.
Çalıştım, didindim. Ağrılarımı, çektiğim ıstırabı unutmak, mutlu olmak adına aldım elime bir gofret, doyasıya çikolata yedim.
Oysa beni, hayatımı, hayallerimi, ideallerimi yiyen başka bir “çikolata” varmış benim içimde.
Çikolata kisti…
Bu da benim hikayem…
“Evlenince geçer kızım, ben de öyleydim genç kızken…”
“Yavrum az daha sabret, doğurunca geçecek, bak ablana!”
“Ya canım benim, doğuralı çok olmadı. Ağrı normal. Kadınız yani, bu tabiatımızda var.”
“Belki psikolojik hissediyorsundur, ha?”
“Abartmıyor musun? Histerikleştin iyice! Bir sen misin regl olan her ay böyle? Hepimiz böyleyiz işte!”
Hepimiz böyleyiz, diye diye kanıksadık ya da görmemeye çalıştık bir çığlığı belki.
Bu da benim hikayem…