Endometriozis ve Ruhsal İlişkiler

Endometriozis, üreme çağındaki her 10 kadından yaklaşık 1’ini etkileyen kronik bir jinekolojik hastalıktır. Dünya çapında üreme çağındaki 190 milyon kadını endometriozisten etkilendiği tahmin edilmektedir. Şiddetli pelvik ağrı, kısırlık, yorgunluk ve anormal adet semptomları gibi istenmeyen etkiler nedeniyle aileleri, arkadaşları ve sağlık hizmeti sağlayıcıları ile etkileşimleri de dahil olmak üzere, bireyin fiziksel ve zihinsel sağlığı üzerinde önemli olumsuz sonuçlar doğabilmektedir. Tüm bu faktörler gözönüne alındığında endometriozis, sosyal ilişkileri, cinselliği ve ruh sağlığını önemli ölçüde tehlikeye atabilecek ve bu nedenle ciddi engellilik oluşturabilecek bir durum olarak kabul edilmektedir.

Daha önce yapılmış pek çok çalışma endometriozis ve artmış ruhsal hastalık ilişkisini ortaya koymuştur. Endometriozisin özellikle depresyon, anksiyete, psikososyal stres ve düşük yaşam kalitesi gibi çok çeşitli psikiyatrik semptomlarla ilişkili olduğunun altı defalarca çizilmiştir. Son literatüre göre, depresyon ve anksiyete endometriozis ile ilişkili en yaygın bozukluklardır. Bu komorbiditeler, semptomların şiddetini ve etkilenen kadınların sağlıkla ilgili yaşam kalitesini etkileyebilmekte, bunun sonucu olarak fiziksel hastalık ve ruhsal bozukluk birbirlerini etkileyerek ciddi bir kısır döngü oluşturmaktadır. Bu komorbiditelerin endometriozisin kendisinden mi yoksa kronik pelvik ağrı gibi diğer faktörlerden mi kaynaklandığı henüz net olmadığı için, endometriozis ile psikolojik hastalıklar arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için bu konu hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Endometriozisli kadınların tedavisinde multidisipliner bir yaklaşımın önemi gün geçtiktçe önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, anksiyete ve depresyon belirtileri geliştirme riski taşıyan kadınları belirlemek ve onlara yeterli psikolojik desteği sağlamak için psikolojik değerlendirme önerilmektedir. Amaç, endometriozisin bu hastaların yaşam kalitesi ve psikolojik iyilik hali üzerindeki etkisini mümkün olduğunca azaltmak olmalıdır.

Ağrının endometriozisin evresinden bağımsız göründüğünün altını çizmek önemlidir, bu nedenle hafif endometriozisi olan kadınlarda yoğun pelvik ağrı olabilirken, daha şiddetli endometriozisi olan kadınlarda akut/kronik ağrı daha az olabilir. Bu bulgu, endometriozisli kadınlarda ağrı deneyimini etkileyen psikolojik faktörlerin rol oynayabileceğini düşündürmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre sağlık, sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir. Bu nedenle fiziksel bir hastalığının tamamen tedavisi söz konusu olduğunda, hastalığın ruhsal yönden etkilerinin de muhakkak ele alınması ve çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Mevcut hastalıkla ilişkili ruhsal boyutlardan biri de kişinin kendisine yönlendirdiği öfke, kendine zarar verme ve intihar davranışı olarak görülmektedir. Hastalığın neden olduğu işlevsellik kaybı, kronik ağrı, depresyon vb. nedenlerle intihar riski bu popülasyonda artmakta; bu konu da kendi başına bir tıbbi aciliyet oluşturmaktadır. Özellikle hastalığın henüz küratif bir tedavisinin bulunmaması hastada umutsuzluk ve çaresizlik fikirleri oluşturabilmektedir. Tüm bu nedenlerle daha önce bahsettiğimiz gibi multidisipliner yaklaşım ön planda olmalı, endometriozis hastası kadınlar bir ruh sağlığı profesyöneline muhakkak yönlendirilmelidir. Çeşitli ilaç tedavileri, terapiler ve motivasyonel görüşmeler ile beden algısı ve hastalığın yarattığı negatif yükle ilgili çalışmak hastanın yararına olabilecek; ruhsal yönden iyileşme ile bedensel yönden iyileşmeye de katkıda bulunulabilecektir.